İmar Planlarında Mağdur Olmamak İçin Neler Yapmalıyız ?
Ülkemiz uygulaması son yıllara kadar belediyeler tarafından özel mülkiyete konu taşınmazları üzerine bu şekilde kamu alanları konulmak suretiyle zarara uğratılan insanlarla doludur. Belediyelerin imar planları çerçevesinde yapmış oldukları iş bu planların uygulamaya geçirilmesi süresi 5 yıldır. Tapu üzerine konulan bu kamu şerhlerinin 5 yıl içerisinde uygulamaya geçirilmesi ve 5 yıllık bu süre içerisinde belediyelerin imar uygulaması yapmak suretiyle ilgili taşınmazları kamulaştırması esastır. Ancak yine ülkemiz uygulamasında 5 yıllık bu planlar her 5.yılın sonunda 5’er yıl daha uzatılmak suretiyle devam ettirilmekte ve özel mülkiyete konu taşınmaz sahipleri için çok uzun yıllar süren bir hukuksal sıkıntı var olmaktadır. Belediyeler bu taşınmazları kamulaştırmamakta aynı zamanda da okul alanı, yeşil alan vb. ilan ettiği bu taşınmazların kullanımını da mal sahibine geri vermemektedirler.
Ancak bu çok uzun yıllardır idare lehine devam ettirilen gereksiz ve acımasız uygulama Yargıtay’ın vermiş olduğu bir Hukuk Genel Kurulu kararı ile bozulmuş durumdadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2010/5-662 Esas ve 2010/651 Karar sayılı kararı ile mülkiyet hakkının ihlali düşüncesi ile yeni bir karar tesis etmiş ve bu kararı ile imar uygulamaları sonucunda mağdur olan kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesini sağlamak istemiştir. Bu karara göre;
“ Dava konusu taşınmaz tapuda davacı ve dava dışı şahıs adına müşterek mülkiyet üzere kayıtlı olup, davacının mülkiyet hakkı bulunmaktadır. Taşınmaz 18.04.1978 tarihli 1/5000 örekliye 26.05.1992 tarihli 1/1000 ölçekli Maltepe İmar Planında ilkokul alanı iken 1/5000 ölçekli 16.04.2005 onay tarihli planda da Temel Eğitim alanına ayrılmıştır.Dava tarihine kadar yirmi yılı geçen süreç içerisinde davacı, taşınmazın kamulaştırılması ya da tahsis amacı dışına çıkarılması talebiyle yaptığı başvurulardan olumlu bir sonuç alamamıştır. Maltepe Belediye Başkanlığı'nın bu süreçte taşınmazı 5 yıllık imar programına alıp almadığı belirgin olmadığı gibi, davalı İdarece de kamulaştırma cihetine gidilmemiştir.
3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca Maltepe Belediye Başkanlığı imar planının yürürlük tarihinden itibaren en geç 3 ay içerisinde planın tatbiki için 5 yıllık imar programını hazırlamakla yükümlü olup, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü'nün de bu çalışmalara katılması taşınmazın kamulaştırılması yasa gereğidir.Buna rağmen, 1978 yılından bu yana değişen bütün planlarda temel eğitim (ilköğretim) alanında bulunan dava konusu taşınmazın amacına uygun olarak imar programlarına alınmamış, yatırımcı kuruluş olan davalı İstanbul İl Özel İdaresi Müdürlüğü'nce de kamulaştırılmamıştır. İlgili İdarelerin pasif ve suskun kalarak, amacına uygun işlem tesis etmemek suretiyle, davacı taşınmaz mal sahibinin mülkiyet hakkını, süresi belli olmayan bir sınırlamaya tabi tuttukları belirgindir. Bu cümleden olarak, imar planlarında okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu arsa üzerinde davacının, ileriye yönelik inşaat yapma gibi kişisel tasarruflarda bulunma, rayiç değeri üzerinden satma, kiralama, yararlı değişiklikler yapma gibi, mülkiyet hakkının sahibine verdiği yetkileri kullanma hakkı kısıtlanmıştır.İdare, kamu yararı nedeniyle, kamusal amaçların gerçekleştirilmesi için bir takım işlemler yaparken, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve hürriyetlerle uyumlu, özellikle 35. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkına saygılı olmalıdır.Buradan hareketle, imar planlarında uzunca bir süre okul alanı olarak tahsis edilmiş bulunan dava konusu taşınmazı kamulaştırmayarak veya takas yoluyla davacıya başka bir yerden taşınmaz vermeyerek pasif kalmak suretiyle tasarrufunu engelleyen davalı idarenin, Anayasada yer alan temel hak ve hürriyetlerle, bireyin mülkiyet hakkına saygılı olduğundan söz edilemez.Dahası, böyle bir durumda idarece, kamu yararı savında bulunulamaz. Eş söyleyişle, imar planlarında okul gibi umumi hizmetlere ayrılan alanların yıllarca uygulamaya dökülmemiş olması ve bunun da süre gelen bir hal alması, ortada bir kamu yararının bulunmadığının kabulünü gerektirir.
Öte yandan, davacının taşınmazından, mülkiyet hakkının kendisine verdiği yetkilerle donatılmış olarak, dilediği gibi tasarrufta bulunmasının idarece yıllarca engellenmiş olmasının, ilkesinin en önemli unsurlarından biri olan Mülkiyet hakkına kamusal yarar sebep gösterilerek getirilen sınırlama, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılmaz hale getirerek bir hukuk devletinde kişinin hak ve özgürlükleri ile kamu yararı arasında bulunması gereken dengenin bozulmasına yol açarak hukuk güvenliğini yok etmektedir.
Tüm bu açıklamalar çerçevesinde; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır.
Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir. Bu itibarla, kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığının doğal sonucu, İdarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibi davacının, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği açıktır.”
İşte yukarıda çok uzun olan kararın sonuç kısmını aldığımız üzere imar uygulamaları sonucunda mağduriyete uğrayanlar için Hukuk Genel Kurulu kararı ile yeni bir süreç başlatılmış ve mağduriyete uğrayanlara “Kamulaştırmasız El Atma suretiyle tazminat” davası açma hakkı tanınmıştır.Bu konuda detaylı bilgi almak isteyenlerin info@agkhukuk.com dan bizlere ulaşmaları mümkündür.
Herkesin ve tüm idarenin yargı denetimine tabi olduğu hukuk devletlerinde kişilerin mülkiyet haklarının ihlal edilmemesi esastır. Yargıtay’ın Hukuk Genel Kurulunda bu kararı tesis ederek kangren haline gelen bu sorunu çözen Yüksek Hakimlere teşekkürü bir borç bilmekteyiz. Tüm vatandaşlarımıza da bu konuda mağduriyetleri var ise derhal idareye giderek kamulaştırma bedellerini talep etmelerini olumsuz cevap alırlarsa da kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmalarını önermekteyiz.
KAYNAK: EMLAKTOWN